Şavşat Duvar Gazetesi Doğa ve Yaşam
Küresel ısınma dünyayı tehdit ediyor
Dünyadaki her on buzuldan sekizine ev sahipliği yapan Peru, küresel ısınmanın sonuçlarını somut olarak yaşıyor. And dağlarının eteklerinde serin nehirlerle sulanan patates tarlaları için artık taşıma su kullanılıyor, çünkü buzullar küçülüyor. İngiliz bilim adamları ise, küresel ısınmayı durdurmak için tek yolun alternatif enerjilere yönelmek olduğunu belirtiyorlar.
Peru'nun dağlarından yüzyıllardır doğal yaşam kendi ritmini sağlamıştı. Yazın buzullar üzerindeki karlar erir, kanyonları serin sularla doldurur, kışın buzullar yeniden karlarla kaplanırdı. And dağlarının eteklerine akan nehirler patates ve buğday tarlalarını sular, bölgenin elektrik ihtiyacını karşılardı.
Ancak şimdi, And dağlarının tepesindeki yüzlerce buzul küçülüyor ve bilim adamları tek nedenin küresel ısınma olduğunu belirtiyorlar. Son 30 yılda Peru buzullarının dörtte biri, yaklaşık 3 bin kilometrekare yok oldu.
Peru'nun Rio Santa bölgesinde buzulların erimesinin somut sonuçlarını görmek mümkün. Artık elektrik için bölgedeki nehirden başka bir kaynak aranıyor, tarlaları sulamak için taşıma su kullanılıyor. Bu arada, eriyen buzulların ortaya çıkardığı çığ tehlikesi de söz konusu.
Dünyadaki her on buzuldan birine ev sahipliği yapan Peru, küresel ısınmanın sonuçlarını yaşıyor bilim adamları buranın dünyanın termometresi olduğunu ve ısıdaki en ufak değişikliklere bile tepki gösterdiğini söylüyorlar.
Bolivya ve Peru'daki buzulları beş yıl boyunca inceleyen Fransız bilim adamı Bernard Pouyaud, 'İnsanoğlu sermayeden yemeye başladı' diyor ve gelecek yüzyılda dünyanın ısısının 3-5 derece artacağını ve Peru buzullarının yok olacağını söylüyor..
Dev buzdağı sekiz parçaya bölündü
Dünyanın en büyük buzdağı ekim ayında önce ikiye bölünmüştü, şiddetli fırtına ile sekiz parçaya bölündü..
Antarktikte meydana gelen güçlü bir fırtına sonucunda 11.000 kilometrekare büyüklüğündeki B15 buzdağı sekiz küçük buzdağına bölündü.Yeni Zelandalı bilim adamlarının uydu gözlemlerine göre Ekim ayında ikiye bölünen buzdağı, B15A ve B15J olarak adlandırılmıştı.
Wellington Ulusal Su ve Atmosfer Araştırmaları Enstitüsü'nden Mike Williams ve ekibi, B15A buzdağını izlemek için üzerine bir GPS sistemi yerleştirmişti. B15, üç yılı aşkın bir süredir,Yeni Zelanda'nın yaklaşık olarak 3800 km ilerisinde bulunuyordu.Parçalanmadan sonra bölgede sekiz küçük buzdağı oluştu.Söz konusu bölge Fransa'nın yüzölçümüne eşit ve Ross -Şelf buzulu önünde yer almakta.
İki büyük parçanın hala deniz dibine bağlı olduğu bildirildi.
Küresel ısınma nedir?
İnsan tarafından atmosfere verilen gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma deniyor. Sera etkisinin artması, atmosferin üst bölümünün yani stratosferin soğumasına, alttaki troposferin ise ısınmasına yol açıyor.
Sera etkisi doğal
Sera etkisi doğal bir süreç. Sera etkisi, dünyada yaşam olması için gereken sıcaklığı sağlıyor.
Su buharı, karbondioksit ve metan gazı, dünyanın üzerinde doğal bir örtü oluşturuyor. Ancak fosil yakıtların kullanılması ve ormanların yok edilmesi, bu örtüyü oluşturan gazların, atmosferde normalin çok üzerine çıkmasına neden oldu.
Dünyanın yüzeyi güneş ışınları tarafından ısıtılıyor. Dünya bu ışınları, tekrar atmosfere yansıtıyor.
Dünyaya ulaşan güneş enerjisinin yaklaşık yüzde 70'i, böylece tekrar uzaya gönderilmiş oluyor. Ancak bazı infrared ışınlar, sera gazları tarafından tutuluyor. Bu da atmosferin, ısınmasına neden oluyor.
Sera etkisi, dünyanın yeterince sıcak olmasını sağlıyor. Ancak bazı bilim adamları, insan tarafından fazla miktarda sera gazının atmosfere verilmesinin bu karmaşık dengeyi zedelediği ve küresel ısınmaya neden olduğu görüşünde.
1980'den beri sürekli ısınan dünya, 2003'te son 18 yüzyılın tepe noktasına ulaştı.
University of Virginia'dan Profesör Michael Mann ve University of East Anglia'dan Profesör Philip Jones'un Geophysical Research Letters dergisinde yayımladığı makaleye göre 20. yüzyılın son çeyreği, tüm zamanların en sıcak dönemi olarak değer kazandı.
Küresel ısınma karşıtlarının klasik argumanı olan, Küre'nin M.S. 1000 yılından önce günümüzden daha sıcak olduğuna dair iddianın bilimselliğini sınamak üzere Prof. Mann ve Prof. Jones son iki bin yılın iklim koşullarının simulasyonunu yaptılar.
Bu çerçevede, yerel iklim koşullarının tespiti amacıyla, kürenin değişik bölgelerinden antik ağaçların gövdelerini inceleyen ekip, ağaç gövdesindeki kıvrımların kalınlıklarından ağacın büyüme sırasındaki iklim sıcaklığını saptayabiliyor.
'ISINMA İNSANLIĞIN SORUMLULUĞU'
Profesör Jones "Bu sıcaklık göstergeleri, ancak sera etkisiyle mümkün ve o da insan eliyle" şeklinde durumun vehametini vurgularken, bazıları da, küresel ısınmanın güneşten gelen radyasyondaki artıştan kaynaklandığını ve ısınma probleminin karbon dioksit emisyonları ya da sera etkisiyle bir ilgisinin olmadığını savunuyorlar. Kimileri ise dünyanın yörüngesindeki değişken konumu gereği doğal olarak ısındığını düşünüyorlar.
'SONUÇTA DÜNYA'MIZ ISINIYOR'
Araştırmanın sonuçlarını savunan Profesör Jones, Ortaçağ Avrupa ikliminin günümüze göre ufak bir farkla daha sıcak olmuş olmasının, küresel değerleri etkilemediğini ve Küre'nin genelinde iklim sıcaklıklarının ortalama olarak arttığını belirtti.
Küresel ısınma türleri yok edecek
Nature bilim dergisinde yayımlanan ve İngiltere Leeds Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Chris Thomas tarafından yönetilen ve kaleme alınan bir makaleye göre "küresel ısınma 2050'ye kadar bitki ve hayvan türlerinin dörtte birini ya da 1 milyondan fazlasını yok edecek".
Otomobillerden ve fabrikalardan yayılan gazların, ısıyı 21. yüzyılın son yıllarına doğru, tarihte görülmemiş düzeylere yükselteceğini belirten Thomas, korkulan bu sonucun, 65 milyon yıl önce dinozorların dünyada silinmesinden sonra yaşanacak en kötü "türsel tükenme" olacağını belirtti.
Kuş türlerinin 8'de 1'i tehlike altında
1000'den fazla kuş türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya...
"BirdLife International" adlı kuruluş tarafından yayınlanan raporda, kuş türlerine yönelik en büyük iki tehlikenin Afrika kıtasında tarım arazilerinin büyümesi ve tropik bölgelerdeki ormanların korunamaması olduğu belirtildi.
"Dünya Kuşlarının Durumu 2004", kuşların durumu ve yeryüzündeki dağılımıyla ilgili araştırmaları tek bir belgede toplayan ilk rapor oldu.
Rapordaki bazı önemli bulgular şöyle:
- Dünyadaki kuş türlerinin 8'de 1'ini oluşturan 1211 kuş türü toptan yok olma tehdidiyle karşı karşıya.
- Yaklaşık 170 ülkedeki 7500'den fazla bölge, kuşlar için önemli bölge olarak belirlenmiş durumda.
- Afrika'da tarımın yayılması ve yoğunlaşması kuşlar için önemli alanların yüzde 50'den fazlasını tehdit ediyor.
- Çoğunluğu tropik bölgelerde olmak üzere, yok olma tehdidiyle karşı karşıya bulunan kuş cinslerinin yüzde 64'üne yönelik tehdit, orman alanlarının yok olmasından kaynaklanıyor.
- Farklı bölgelerden hayvan türlerinin okyanuslardaki adaları istila etmesi, buralarda yaşayan kuş cinslerinin yüzde 67'sini yok olma tehdidiyle yüz yüze getiriyor.
- 1500 yılından bu yana toplam 129 kuş türünün tamamen yokolduğu belirlendi.
Ancak son yıllarda kuş türlerinin yok olmasını engellemeye yönelik çalışmalar, bazı türlerin tükenmesini önledi ve tamamen yok olduğu sanılan bazı kuş türlerinin de yok olmadığı belirlendi ve bu türler koruma altına alındı.
Bütün ülkelerden koruma guplarının birleşmesiyle kurulan uluslararası bir dernek olan BirdLife International'ın Durban'da başlayan "Dünya Koruma Konferansı"nda bir araya gelen 100'den fazla ülkeden 350 uzman, dünyadaki kuş koruma çalışmalarını ele alıyor.
Okyanus canlıları tehlikede
Bilim adamları atmosferdeki karbon diyoksit oranlarının yükselmesine paralel, dünya okyanuslarında asit miktarının da giderek arttığını tespit ettiler.
Okyanus suyu pH değerlerindeki düşüş bu şekilde devam ederse, gelecekte denizlerdeki yaşamı tehlikeler bekliyor.
Lawrence Livermore National Laboratory'den Ken Caldeira ve Michael Wickett'in Nature dergisinde yayımladıkları makaleye göre, fosil yakıtların kullanılması daha çok karbon diyoksitin havaya karışmasına neden oluyor ve açığa çıkan bu karbon diyoksitin çoğu yine okyanuslar tarafından emiliyor. Suya karışan karbon diyoksit ise, girdiği reaksiyon sonucu karbonik asite dönüşüyor. Bilim adamları okyanusların geçtiğimiz yüzyılda daha asidik (asit yoğunluğu yüksek) hale geldiklerine inanıyorlar.
Bilgisayar modelleme ile mevsim simulasyonları yapan bilim adamları, asik miktarının bu oranlarla artması durumunda gelecekte tehlikenin varacağı boyutları öngörüyorlar. Hesaplamalara göre okyanusların yakın gelecekte varacağı asit oranı bu gidişle son birkaç yüzyılda görülmemiş düzeylere varacak. Araştırma insanoğlunun atmosfere bu yoğunlukta karbon diyoksit bırakması durumunda okyanuslardaki pH oraları 0.77'ye kadar inebileceğini ortaya koyuyor.
Kyoto'nun Önemi Anlaşılamıyor
Araştırmada, küresel ısınmanın Güney Afrika, Brezilya, Avrupa, Avustralya, Meksika ve Kosta Rica'daki 1103 bitki, memeli, kuş, sürüngen, kurbağa ve böcek türünün üzerindeki etkileri incelendi. Küresel ısınma bitkilerin yaprak çıkarması veya kuşların yumurta bırakması gibi süreçlerin doğal zamanından önce başlamasına neden oluyor. Bu da doğada dengesizliğe yol açıyor.
BM Çevre Programı Başkanı Klaus Töpfer, türlerin yok olmasının, beslenme, barınma ve ilaç için doğaya bağımlı olan, çoğunluğu 3. dünya ülkelerinde yaşayan milyarlarca insana zarar vereceğini söyledi. Töpfer, "Dünya ekolojisi ile ilgili alarm veren bu araştırma, dünyaya Kyoto Protokolü'nü uygulamanın önemini bir kez daha gösterdi" dedi.
Öte yandan, İngiltere Başbakanı Tony Blair'in bilim danışmanı Sir David King ise, ABD'nin iklim politikalarının dünya için terörizmden daha büyük bir tehdit olduğunu" ifade etti. Tony Blair'in danışmanı, 'dünya nüfusunun yüzde 4'ünü oluşturan ABD'nin, atmosferdeki zararlı gazların ise yüzde 20'yi aşkın bir kısmından sorumlu olduğunu; fakat buna karşın uluslararası çevre anlaşmalarına destek vermediklerini" hatırlatarak tepki gösterdi.
Ortak Konuları 'Anti-Kyoto'culuk
Uluslararası arenada sık sık karşı karşıya gelen ABD ve Rusya devlet başkanları çevrecilik konusunda benzer politika izliyorlar. ABD Başkanı George W. Bush uzunca bir süredir, ülke içinden gelen baskılara karşın Kyoto Protokolü'ne imza atmamakta direniyor. Bush buna gerekçe olarak, ABD ağır sanayi sektörünün Kyoto şartlarından olumsuz etkileneceğini öne sürmüştü. Aynı şekilde, yüzölçümü olarak dünyanın en geniş ormanlarına sahip Rusya'nın Devlet Başkanı Vladimir Putin de Kyoto Protokolü'ne imza atmayacağını açıklamıştı. Türkiye Kyoto Protokolü'nü imzaladı.
Avrupa son 500 yılın en sıcak yazını yaşadı
Arabalardan ve fabrikalardan çıkan karbondioksit gibi sera etkisi yapan gazların atmosfere salınımının sorumlu tutulduğu küresel ısınma sonucu, dünya çapındaki sıcaklıkların 2100'e kadar 1.4-5.8 santigrat derece arasında yükseleceği tahmin ediliyor.
İsviçreli araştırmacıların yaptığı araştırmada, 1994-2003 yıllarının yaz mevsimlerinin, Avrupa'da son 500 yılın en sıcak yazları olduğu ortaya çıktı.
Bern Üniversitesi'nden Jürg Luterbacher'in öncülüğünde yapılan ve Amerikan Science dergisinde yayımlanan araştırma, son yıllarda Avrupa'nın ikliminde önemli değişiklikler olduğunu gösteriyor. 1994'ten 2003'e kadarki yıllarda yaz mevsimlerinin, son 500 yılın Avrupa'da en sıcak yazları olduğu belirtilen araştırmaya göre, 20. yüzyıl da 15. yüzyıldan bu yana en sıcak yüzyıl oldu.
Araştırmada, 1973-2002 yıllarının kış mevsimleri ve yıl boyu sıcaklık ortalamalarının da son 500 yılın en yüksek sıcaklık ortalamaları olduğu kaydedildi.
Araştırmacıların tahminlerine göre, 21. yüzyılın sonlarında, 2071-2100 yılları arasında, her iki yılda bir yaz mevsimleri en az geçen yılki kadar sıcak olacak.
K.Amerika ve Avrupa'yı 'soğuk' bir gelecek bekliyor
Bilim adamları, küresel ısınma yüzünden Atlas Okyanusu'ndaki sıcak su akıntılarının durması durumunda Avrupa'nın bir bölümü ile Kuzey Amerika'nın ciddi biçimde soğuyabileceğini bildirdi.
Küresel ısınmanın kuzey buzullarında yol açtığı erime sonucu Kuzey Atlas Okyanusu sularına karışan soğuk suların, Meksika Körfezi'nden Avrupa'ya uzanan sıcak su akıntısını (Gulf Stream) yok edebileceğini belirten Stefan Rahmstorf, Gulf Stream'in durması durumunda, İskandinavya'da ortalama sıcaklıkların 5-10 santigrat derece düşeceği kaydetti.
Almanya'daki Potsdam İklim Etkisi Araştırma Enstitüsü'nde çalışan Stefan Rahmstorf, "Küresel Değişim ve Dünya Sistemi: Baskı Altında Bir Gezegen" adlı kitapta yer alan araştırmasında, küresel ısınmanın felaketlere yol açabilecek sonuçlarından birisine daha dikkat çekti.
Rahmstorf'un araştırması, küresel ısınmanın kuzey buzullarında yol açtığı erime sonucu Kuzey Atlas Okyanusu sularına karışan soğuk suların, Meksika Körfezi'nden Avrupa'ya uzanan sıcak su akıntısını (Gulf Stream) yok edebileceğini ortaya koydu. Yaptığı açıklamada, küresel ısınmanın yol açabileceği felaketlere dikkat çeken Rahmstorf, "En kötü durumda Gulf Stream akıntısı duracak, üstelik bu, içinde bulunduğumuz yüzyılda olabilir" dedi. Gulf Stream'in durmasının "buzul çağı"nı başlatmayacağını ancak bölgesel bir soğumaya neden olacağını söyleyen Rahmstorf, "Kanada'nın doğu kıyısı ve ABD de bu değişiklikten etkilenecek, bu durum bazen Amerikalı politikacılar tarafından sadece Avrupa'nın sorunu olarak yanlış değerlendirildi" diye konuştu.
Rahmstorf, Gulf Stream'in son 100 bin yılda yaklaşık 20 kez yok olduğunu, sonuncusunun yaklaşık 8 bin yıl önceki buzul çağından sonra buzul kütlelerinin aniden erimesi sonucu meydana geldiğini belirtti. Gulf Stream'in durması durumunda, İskandinavya'da ortalama sıcaklıkların 5-10 santigrat derece düşeceği kaydediliyor.
Küresel ısınma tehdidi
Dünyadaki her üç kişiden biri yoksulluk içinde yaşıyor ve dolayısıyla yoksullukla bağlantılı sağlık sorunlarıyla karşı karşıya. Başta Afrika olmak üzere yoksul ülkeler, dünyanın en kısa ortalama yaşam süresine ve en yüksek doğum oranına sahip. Ancak virüsler ve bulaşıcı hastalıklar sadece Afrika'da değil, dünyanın diğer bölgelerinde de küresel ısınma yüzünden giderek yayılma tehlikesi gösteriyor.
Yoksullukla mücadele eden ülkelerde, insanlar daha çocuk yaşta, hatta daha süt emme döneminde hayata veda ediyor. Beslenme yetersiz, eğitim olanakları kötü. Ve tüm bunlar yetmezmiş gibi, küresel iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarından da en çok etkilenenler, yine yoksul ülke insanları. Ancak virüsler ve bulaşıcı hastalıklar sadece yoksul ülkeleri tehdit etmiyor.
Almanya'da Heidelberg Üniversite Kliniği'nin Tropik İklimler alanında önde gelen doktorlarından Profesör Rainer Sauerborn, iki yıldır Almanya federal hükümetinin bilim danışmanlığını yapıyor. Profesör Sauerborn, küresel ısınma sonucunda sıtma gibi bulaşıcı hastalıkların, şimdiye kadar bu hastalıklara rastlanılmayan bölgelere de yayılabileceği uyarısında bulunarak şöyle diyor: "Tabii ki sıtmanın yayılmasında küresel ısınmadan başka etkenler de sözkonusu. Ancak iklim değişikliğinin mevcut yayılma eğilimini güçlendirdiği konusunda önde gelen bilim adamlarının hepsi hemfikir.''
Küresel ısınma tehdidi
Dünyadaki ortalama hava sıcaklığında küçük bir artış bile haşerelerin ve hastalığa yol açıcı etkenlerin yaşam koşullarını büyük ölçüde etkileyebiliyor. Avrupa ise sıtma sinekleri için hâlâ yeterince soğuk bir iklime sahip. Ancak bu, tehlikeden muaf olunduğu anlamına gelmiyor. Profesör Sauerborn, bu konuda sağlık hizmetlerinin önemine dikkat çekerek; "Teorik olarak sıtma salgını Avrupa'da da gerçekleşebilir. Ancak sağlık hizmetlerinin iyi işlemesi sebebiyle şimdiye kadar bu konuda bir sıkıntı yaşanmadı. Ama Tacikistan'da örneğinde gördüğümüz gibi, savaş gibi etkenlerle sağlık hizmetlerinin çöktüğü anda, sıtma salgını da patlak verdi" diyor.
Su azalıyor
Dünyada kullanılabilir su miktarının giderek azaldığına ve bunun hijyen koşullarını daha da kötüleştirdiğine işaret eden Sauerborn, su yoluyla bulaşan hastalıkların gelecekte artış gösterebileceğini, göz hastalıkları ve ishalin yayılabileceğini belirtiyor. Sauerborn, dünyada giderek daha sık ve şiddetli yaşanan fırtına ve sellerin kolera tehlikesini beraberinde getirdiğine de dikkat çekiyor: "Fırtına ve seller yoluyla atık su ve kanalizasyonun içme suyuna karışması da gözardı edilemez. Bu durumda kolerayla karşı karşıya kalınır. Deniz suyu yüzeyindeki ısınma sonucu sahil bölgelerinde kolera yayılabilir."
Ozon tabakası inceliyor
Ozon tabakasının giderek daha da incelmesi sonucunda, güneşin zararlı ışınları giderek daha az filtre edilebiliyor. Bu ışınlar sadece cilt ve gözlere zarar vermekle kalmıyor, insan vücudunun bağışıklık sistemini de zayıflatarak, bulaşıcı hastalıklara karşı daha korunmasız hale getiriyor.
Bununla birlikte aşıların da etkisi azalıyor. Sıtma sineklerini geçmişte yok etmeyi başaran ilaçlar artık tesirli değil, yeni nesil sinekler direnç kazanmış durumda. Buna rağmen Sauerborn, geçmişte başarılı olan aşı programlarına büyük umut bağlıyor ve araştırma, geliştirme alanında politikacılara ve kamu sektörüne önemli bir görev düştüğünü belirtiyor.
Pentagon'un Kıyamet Raporu
Pentagon'un Bush'a sunduğu gizli raporda, önümüzdeki 20 yılda küresel ısınma sonucu ortaya çıkacak kuraklık, seller, açlık ve iklim değişikliklerinin savaşlara yol açarak ABD'nin güvenliğine terörizmden daha büyük bir tehdit oluşturacağı yazıldı.
Pentagon'un etkin isimlerinden, savunma danışmanı Andrew Marshall'ın talimatıyla dört ay önce hazırlanan, ancak yönetim tarafından gizlenen raporda, küresel ısınmanın üç yıl içinde başlayarak, 20 yıllık bir zaman dilimi içinde görülmemiş kuraklık, açlık ve kaosa yol açacağı, dünyayı nükleer savaşlara sürükleyeceği uyarısı yapılıyor.
The Observer'ın ele geçirdiği raporun, çevre sorunlarına duyarsız politikalarıyla tanınan Bush yönetimini zor duruma sokacağı belirtiliyor. Nitekim Bush, Mart 2001'de, küresel ısınmaya yol açan gazların emisyonunun 10 yıl içinde yüzde 5.2 azaltılmasını öngören Kyoto Protokolü'nü imzalamayacağını açıklamış, bu gazların yüzde 36'sının emisyonundan sorumlu olan ülkesinin ekonomik çıkarlarını çevre sorunlarının önünde tutmayı yeğlemişti.
ABD Dünyaya kötü örnek
ABD'nin Başkan George Bush yönetiminde çekilme kararı aldığı Kyoto Sözleşmesi, aslında "son derece alçak gönüllü" hedefler çizmiş bulunuyor. Buna göre, sözleşmeyi imzalayan devletler 2012 yılına dek, atmosfere karbondioksit salımında 1990 yılı düzeyinin yüzde 5'i veya biraz fazlası kadar indirime gitme yükümüne giriyor. İngiltere'de yapılan araştırmalarda, "fosil yakıt" olarak adlandırılan petrol, kömür gibi enerji kaynaklarının mümkün olan en kısa sürede temelli terk edilip, rüzgar, su (hidroelektrik), güneş atom (nükleer) enerjisi gibi kaynaklara mümkün olan en hızlı sürede yönelmenin gezegenin geleceğini güvence altına alma çabasında şart olduğu vurgulanıyor.
ABD'nin Kyoto Protokolü'nden çekilmesi büyük bir petrol üreticisi haline gelen Norveç gibi Avrupa ülkeleri için de "kötü örnek" teşkil etmiş bulunuyor.
ABD, Japonya, Kanada, Avustralya ve Kanada gibi ülkeler, Kyoto'nun belirlediği ilk hedeflere ulaşmada, "orman, tarım alanlarını ıslah etmenin" de önemli olduğunu savunuyor.
ABD, çevre için büyük tehdit
İngiltere'nin en üst düzey bilim danışmanı Sir David King, dünyaya yönelik en büyük tehdidin, ABD'nin iklim politikası olduğunu söyledi.
The Independent gazetesinin manşetten verdiği haberine göre, King, bilim dergisi Science'da dün yayınlanan makalesinde, iklim değişikliğinin dünya için terör tehlikesinden bile büyük bir tehdit olduğunu ve bunda ABD'nin büyük rolü olduğunu belirtti. Ancak King, ABD'nin dünyayı en çok kirleten sanayi ülkesi olmasına karşın, konuyu ciddiye almadığını ifade etti.
Tony Blair'in bilim danışmanı olan King, dünya nüfusunun yüzde 4'ünü oluşturan Amerikalılar'ın, atmosferdeki zararlı gazların yüzde 20'yi aşkın bir kısmından sorumlu olduğunu; fakat uluslararası çevre anlaşmalarına destek vermediklerini vurguladı. King, bu nedenle Washington yönetiminin, çevre konusunda İngiltere ve diğer hükümetlerin çağrılarını dinlemesi gerektiğinin altını çizdi.
Küresel ısınma gelecek 100 yıl boyunca da sürecek
Amerikalı profesör Robert Dickinson, sera etkisi yaratan gazların kullanımının dikkate değer şekilde azalmasına rağmen, küresel ısınmanın gelecek 100 yıl boyunca da süreceği uyarısında bulundu.
Georgia Teknoloji Enstitüsü profesörlerinden Dickinson, gelecek yüzyılda karbondioksit gazlarının salımının yerkürenin 3 ila 10 Fahrenheit derece ısınmasına ve denizlerin bir metreye kadar yükselmesine yol açacağını söyledi.
ABD'nin Boston kentinde düzenlenen Amerikan Bilimsel Gelişme Birliği'nin yıllık toplantısında araştırma sonuçlarını yayınlayan Dickinson, iklim değişikliklerinin "gelecek kuşak için çok önemli değişikli değişimlere neden olacağını" ileri sürdü ve "Biz burada deniz kıyısındaki evlerinin yer değiştirmesi gereken insanlardan söz ediyoruz, ABD'nin kaynakları var, ancak kaynak bakımından yetersiz Bangladeş ve az gelişmiş başka bölgelerde, çok büyük zorluklar ortaya çıkacak" dedi.
Tek yol alternatif enerji
Öte yandan, İngiltere Kraliyet Akademisi Derneği ve Tyndall İklim Araştırmaları Merkezi'nce yapılan son araştırmalar, sanayi ülkelerinden atmosfere salınan zararlı gazların dünya iklimini giderek daha çok bozmasını engellemenin tek yolunun karbondioksit salınımı ciddi biçimde azaltmak ve alternatif enerji kaynaklarına yönelmek olduğunu vurguluyor.
'Karbon havzaları' olarak bilinen ormanlar, tarım alanları ve toprağın, atmosferdeki ısınmaya neden olan 'sera etkisi' yaratan karbondioksiti, 2050 yılına kadar doğal olarak ancak ve ancak yüzde 25 oranında emebileceğini gösteriyor. Ormanların ve toprağın halihazırda kendi başına doğal yoldan atmosferde biriken karbondioksitin ancak yüzde 40, azami yüzde 45'ini emebildiğini hatırlatan İngiliz araştırma kurumları bilim adamları, 1997 yılında Japonya'nın Kyoto kentinde imzalanan iklimi koruma anlaşmasına uymanın çok önemli olduğunu vurguluyor.
Peru'nun dağlarından yüzyıllardır doğal yaşam kendi ritmini sağlamıştı. Yazın buzullar üzerindeki karlar erir, kanyonları serin sularla doldurur, kışın buzullar yeniden karlarla kaplanırdı. And dağlarının eteklerine akan nehirler patates ve buğday tarlalarını sular, bölgenin elektrik ihtiyacını karşılardı.
Ancak şimdi, And dağlarının tepesindeki yüzlerce buzul küçülüyor ve bilim adamları tek nedenin küresel ısınma olduğunu belirtiyorlar. Son 30 yılda Peru buzullarının dörtte biri, yaklaşık 3 bin kilometrekare yok oldu.
Peru'nun Rio Santa bölgesinde buzulların erimesinin somut sonuçlarını görmek mümkün. Artık elektrik için bölgedeki nehirden başka bir kaynak aranıyor, tarlaları sulamak için taşıma su kullanılıyor. Bu arada, eriyen buzulların ortaya çıkardığı çığ tehlikesi de söz konusu.
Dünyadaki her on buzuldan birine ev sahipliği yapan Peru, küresel ısınmanın sonuçlarını yaşıyor bilim adamları buranın dünyanın termometresi olduğunu ve ısıdaki en ufak değişikliklere bile tepki gösterdiğini söylüyorlar.
Bolivya ve Peru'daki buzulları beş yıl boyunca inceleyen Fransız bilim adamı Bernard Pouyaud, 'İnsanoğlu sermayeden yemeye başladı' diyor ve gelecek yüzyılda dünyanın ısısının 3-5 derece artacağını ve Peru buzullarının yok olacağını söylüyor..
Dev buzdağı sekiz parçaya bölündü
Dünyanın en büyük buzdağı ekim ayında önce ikiye bölünmüştü, şiddetli fırtına ile sekiz parçaya bölündü..
Antarktikte meydana gelen güçlü bir fırtına sonucunda 11.000 kilometrekare büyüklüğündeki B15 buzdağı sekiz küçük buzdağına bölündü.Yeni Zelandalı bilim adamlarının uydu gözlemlerine göre Ekim ayında ikiye bölünen buzdağı, B15A ve B15J olarak adlandırılmıştı.
Wellington Ulusal Su ve Atmosfer Araştırmaları Enstitüsü'nden Mike Williams ve ekibi, B15A buzdağını izlemek için üzerine bir GPS sistemi yerleştirmişti. B15, üç yılı aşkın bir süredir,Yeni Zelanda'nın yaklaşık olarak 3800 km ilerisinde bulunuyordu.Parçalanmadan sonra bölgede sekiz küçük buzdağı oluştu.Söz konusu bölge Fransa'nın yüzölçümüne eşit ve Ross -Şelf buzulu önünde yer almakta.
İki büyük parçanın hala deniz dibine bağlı olduğu bildirildi.
Küresel ısınma nedir?
İnsan tarafından atmosfere verilen gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma deniyor. Sera etkisinin artması, atmosferin üst bölümünün yani stratosferin soğumasına, alttaki troposferin ise ısınmasına yol açıyor.
Sera etkisi doğal
Sera etkisi doğal bir süreç. Sera etkisi, dünyada yaşam olması için gereken sıcaklığı sağlıyor.
Su buharı, karbondioksit ve metan gazı, dünyanın üzerinde doğal bir örtü oluşturuyor. Ancak fosil yakıtların kullanılması ve ormanların yok edilmesi, bu örtüyü oluşturan gazların, atmosferde normalin çok üzerine çıkmasına neden oldu.
Dünyanın yüzeyi güneş ışınları tarafından ısıtılıyor. Dünya bu ışınları, tekrar atmosfere yansıtıyor.
Dünyaya ulaşan güneş enerjisinin yaklaşık yüzde 70'i, böylece tekrar uzaya gönderilmiş oluyor. Ancak bazı infrared ışınlar, sera gazları tarafından tutuluyor. Bu da atmosferin, ısınmasına neden oluyor.
Sera etkisi, dünyanın yeterince sıcak olmasını sağlıyor. Ancak bazı bilim adamları, insan tarafından fazla miktarda sera gazının atmosfere verilmesinin bu karmaşık dengeyi zedelediği ve küresel ısınmaya neden olduğu görüşünde.
1980'den beri sürekli ısınan dünya, 2003'te son 18 yüzyılın tepe noktasına ulaştı.
University of Virginia'dan Profesör Michael Mann ve University of East Anglia'dan Profesör Philip Jones'un Geophysical Research Letters dergisinde yayımladığı makaleye göre 20. yüzyılın son çeyreği, tüm zamanların en sıcak dönemi olarak değer kazandı.
Küresel ısınma karşıtlarının klasik argumanı olan, Küre'nin M.S. 1000 yılından önce günümüzden daha sıcak olduğuna dair iddianın bilimselliğini sınamak üzere Prof. Mann ve Prof. Jones son iki bin yılın iklim koşullarının simulasyonunu yaptılar.
Bu çerçevede, yerel iklim koşullarının tespiti amacıyla, kürenin değişik bölgelerinden antik ağaçların gövdelerini inceleyen ekip, ağaç gövdesindeki kıvrımların kalınlıklarından ağacın büyüme sırasındaki iklim sıcaklığını saptayabiliyor.
'ISINMA İNSANLIĞIN SORUMLULUĞU'
Profesör Jones "Bu sıcaklık göstergeleri, ancak sera etkisiyle mümkün ve o da insan eliyle" şeklinde durumun vehametini vurgularken, bazıları da, küresel ısınmanın güneşten gelen radyasyondaki artıştan kaynaklandığını ve ısınma probleminin karbon dioksit emisyonları ya da sera etkisiyle bir ilgisinin olmadığını savunuyorlar. Kimileri ise dünyanın yörüngesindeki değişken konumu gereği doğal olarak ısındığını düşünüyorlar.
'SONUÇTA DÜNYA'MIZ ISINIYOR'
Araştırmanın sonuçlarını savunan Profesör Jones, Ortaçağ Avrupa ikliminin günümüze göre ufak bir farkla daha sıcak olmuş olmasının, küresel değerleri etkilemediğini ve Küre'nin genelinde iklim sıcaklıklarının ortalama olarak arttığını belirtti.
Küresel ısınma türleri yok edecek
Nature bilim dergisinde yayımlanan ve İngiltere Leeds Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Chris Thomas tarafından yönetilen ve kaleme alınan bir makaleye göre "küresel ısınma 2050'ye kadar bitki ve hayvan türlerinin dörtte birini ya da 1 milyondan fazlasını yok edecek".
Otomobillerden ve fabrikalardan yayılan gazların, ısıyı 21. yüzyılın son yıllarına doğru, tarihte görülmemiş düzeylere yükselteceğini belirten Thomas, korkulan bu sonucun, 65 milyon yıl önce dinozorların dünyada silinmesinden sonra yaşanacak en kötü "türsel tükenme" olacağını belirtti.
Kuş türlerinin 8'de 1'i tehlike altında
1000'den fazla kuş türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya...
"BirdLife International" adlı kuruluş tarafından yayınlanan raporda, kuş türlerine yönelik en büyük iki tehlikenin Afrika kıtasında tarım arazilerinin büyümesi ve tropik bölgelerdeki ormanların korunamaması olduğu belirtildi.
"Dünya Kuşlarının Durumu 2004", kuşların durumu ve yeryüzündeki dağılımıyla ilgili araştırmaları tek bir belgede toplayan ilk rapor oldu.
Rapordaki bazı önemli bulgular şöyle:
- Dünyadaki kuş türlerinin 8'de 1'ini oluşturan 1211 kuş türü toptan yok olma tehdidiyle karşı karşıya.
- Yaklaşık 170 ülkedeki 7500'den fazla bölge, kuşlar için önemli bölge olarak belirlenmiş durumda.
- Afrika'da tarımın yayılması ve yoğunlaşması kuşlar için önemli alanların yüzde 50'den fazlasını tehdit ediyor.
- Çoğunluğu tropik bölgelerde olmak üzere, yok olma tehdidiyle karşı karşıya bulunan kuş cinslerinin yüzde 64'üne yönelik tehdit, orman alanlarının yok olmasından kaynaklanıyor.
- Farklı bölgelerden hayvan türlerinin okyanuslardaki adaları istila etmesi, buralarda yaşayan kuş cinslerinin yüzde 67'sini yok olma tehdidiyle yüz yüze getiriyor.
- 1500 yılından bu yana toplam 129 kuş türünün tamamen yokolduğu belirlendi.
Ancak son yıllarda kuş türlerinin yok olmasını engellemeye yönelik çalışmalar, bazı türlerin tükenmesini önledi ve tamamen yok olduğu sanılan bazı kuş türlerinin de yok olmadığı belirlendi ve bu türler koruma altına alındı.
Bütün ülkelerden koruma guplarının birleşmesiyle kurulan uluslararası bir dernek olan BirdLife International'ın Durban'da başlayan "Dünya Koruma Konferansı"nda bir araya gelen 100'den fazla ülkeden 350 uzman, dünyadaki kuş koruma çalışmalarını ele alıyor.
Okyanus canlıları tehlikede
Bilim adamları atmosferdeki karbon diyoksit oranlarının yükselmesine paralel, dünya okyanuslarında asit miktarının da giderek arttığını tespit ettiler.
Okyanus suyu pH değerlerindeki düşüş bu şekilde devam ederse, gelecekte denizlerdeki yaşamı tehlikeler bekliyor.
Lawrence Livermore National Laboratory'den Ken Caldeira ve Michael Wickett'in Nature dergisinde yayımladıkları makaleye göre, fosil yakıtların kullanılması daha çok karbon diyoksitin havaya karışmasına neden oluyor ve açığa çıkan bu karbon diyoksitin çoğu yine okyanuslar tarafından emiliyor. Suya karışan karbon diyoksit ise, girdiği reaksiyon sonucu karbonik asite dönüşüyor. Bilim adamları okyanusların geçtiğimiz yüzyılda daha asidik (asit yoğunluğu yüksek) hale geldiklerine inanıyorlar.
Bilgisayar modelleme ile mevsim simulasyonları yapan bilim adamları, asik miktarının bu oranlarla artması durumunda gelecekte tehlikenin varacağı boyutları öngörüyorlar. Hesaplamalara göre okyanusların yakın gelecekte varacağı asit oranı bu gidişle son birkaç yüzyılda görülmemiş düzeylere varacak. Araştırma insanoğlunun atmosfere bu yoğunlukta karbon diyoksit bırakması durumunda okyanuslardaki pH oraları 0.77'ye kadar inebileceğini ortaya koyuyor.
Kyoto'nun Önemi Anlaşılamıyor
Araştırmada, küresel ısınmanın Güney Afrika, Brezilya, Avrupa, Avustralya, Meksika ve Kosta Rica'daki 1103 bitki, memeli, kuş, sürüngen, kurbağa ve böcek türünün üzerindeki etkileri incelendi. Küresel ısınma bitkilerin yaprak çıkarması veya kuşların yumurta bırakması gibi süreçlerin doğal zamanından önce başlamasına neden oluyor. Bu da doğada dengesizliğe yol açıyor.
BM Çevre Programı Başkanı Klaus Töpfer, türlerin yok olmasının, beslenme, barınma ve ilaç için doğaya bağımlı olan, çoğunluğu 3. dünya ülkelerinde yaşayan milyarlarca insana zarar vereceğini söyledi. Töpfer, "Dünya ekolojisi ile ilgili alarm veren bu araştırma, dünyaya Kyoto Protokolü'nü uygulamanın önemini bir kez daha gösterdi" dedi.
Öte yandan, İngiltere Başbakanı Tony Blair'in bilim danışmanı Sir David King ise, ABD'nin iklim politikalarının dünya için terörizmden daha büyük bir tehdit olduğunu" ifade etti. Tony Blair'in danışmanı, 'dünya nüfusunun yüzde 4'ünü oluşturan ABD'nin, atmosferdeki zararlı gazların ise yüzde 20'yi aşkın bir kısmından sorumlu olduğunu; fakat buna karşın uluslararası çevre anlaşmalarına destek vermediklerini" hatırlatarak tepki gösterdi.
Ortak Konuları 'Anti-Kyoto'culuk
Uluslararası arenada sık sık karşı karşıya gelen ABD ve Rusya devlet başkanları çevrecilik konusunda benzer politika izliyorlar. ABD Başkanı George W. Bush uzunca bir süredir, ülke içinden gelen baskılara karşın Kyoto Protokolü'ne imza atmamakta direniyor. Bush buna gerekçe olarak, ABD ağır sanayi sektörünün Kyoto şartlarından olumsuz etkileneceğini öne sürmüştü. Aynı şekilde, yüzölçümü olarak dünyanın en geniş ormanlarına sahip Rusya'nın Devlet Başkanı Vladimir Putin de Kyoto Protokolü'ne imza atmayacağını açıklamıştı. Türkiye Kyoto Protokolü'nü imzaladı.
Avrupa son 500 yılın en sıcak yazını yaşadı
Arabalardan ve fabrikalardan çıkan karbondioksit gibi sera etkisi yapan gazların atmosfere salınımının sorumlu tutulduğu küresel ısınma sonucu, dünya çapındaki sıcaklıkların 2100'e kadar 1.4-5.8 santigrat derece arasında yükseleceği tahmin ediliyor.
İsviçreli araştırmacıların yaptığı araştırmada, 1994-2003 yıllarının yaz mevsimlerinin, Avrupa'da son 500 yılın en sıcak yazları olduğu ortaya çıktı.
Bern Üniversitesi'nden Jürg Luterbacher'in öncülüğünde yapılan ve Amerikan Science dergisinde yayımlanan araştırma, son yıllarda Avrupa'nın ikliminde önemli değişiklikler olduğunu gösteriyor. 1994'ten 2003'e kadarki yıllarda yaz mevsimlerinin, son 500 yılın Avrupa'da en sıcak yazları olduğu belirtilen araştırmaya göre, 20. yüzyıl da 15. yüzyıldan bu yana en sıcak yüzyıl oldu.
Araştırmada, 1973-2002 yıllarının kış mevsimleri ve yıl boyu sıcaklık ortalamalarının da son 500 yılın en yüksek sıcaklık ortalamaları olduğu kaydedildi.
Araştırmacıların tahminlerine göre, 21. yüzyılın sonlarında, 2071-2100 yılları arasında, her iki yılda bir yaz mevsimleri en az geçen yılki kadar sıcak olacak.
K.Amerika ve Avrupa'yı 'soğuk' bir gelecek bekliyor
Bilim adamları, küresel ısınma yüzünden Atlas Okyanusu'ndaki sıcak su akıntılarının durması durumunda Avrupa'nın bir bölümü ile Kuzey Amerika'nın ciddi biçimde soğuyabileceğini bildirdi.
Küresel ısınmanın kuzey buzullarında yol açtığı erime sonucu Kuzey Atlas Okyanusu sularına karışan soğuk suların, Meksika Körfezi'nden Avrupa'ya uzanan sıcak su akıntısını (Gulf Stream) yok edebileceğini belirten Stefan Rahmstorf, Gulf Stream'in durması durumunda, İskandinavya'da ortalama sıcaklıkların 5-10 santigrat derece düşeceği kaydetti.
Almanya'daki Potsdam İklim Etkisi Araştırma Enstitüsü'nde çalışan Stefan Rahmstorf, "Küresel Değişim ve Dünya Sistemi: Baskı Altında Bir Gezegen" adlı kitapta yer alan araştırmasında, küresel ısınmanın felaketlere yol açabilecek sonuçlarından birisine daha dikkat çekti.
Rahmstorf'un araştırması, küresel ısınmanın kuzey buzullarında yol açtığı erime sonucu Kuzey Atlas Okyanusu sularına karışan soğuk suların, Meksika Körfezi'nden Avrupa'ya uzanan sıcak su akıntısını (Gulf Stream) yok edebileceğini ortaya koydu. Yaptığı açıklamada, küresel ısınmanın yol açabileceği felaketlere dikkat çeken Rahmstorf, "En kötü durumda Gulf Stream akıntısı duracak, üstelik bu, içinde bulunduğumuz yüzyılda olabilir" dedi. Gulf Stream'in durmasının "buzul çağı"nı başlatmayacağını ancak bölgesel bir soğumaya neden olacağını söyleyen Rahmstorf, "Kanada'nın doğu kıyısı ve ABD de bu değişiklikten etkilenecek, bu durum bazen Amerikalı politikacılar tarafından sadece Avrupa'nın sorunu olarak yanlış değerlendirildi" diye konuştu.
Rahmstorf, Gulf Stream'in son 100 bin yılda yaklaşık 20 kez yok olduğunu, sonuncusunun yaklaşık 8 bin yıl önceki buzul çağından sonra buzul kütlelerinin aniden erimesi sonucu meydana geldiğini belirtti. Gulf Stream'in durması durumunda, İskandinavya'da ortalama sıcaklıkların 5-10 santigrat derece düşeceği kaydediliyor.
Küresel ısınma tehdidi
Dünyadaki her üç kişiden biri yoksulluk içinde yaşıyor ve dolayısıyla yoksullukla bağlantılı sağlık sorunlarıyla karşı karşıya. Başta Afrika olmak üzere yoksul ülkeler, dünyanın en kısa ortalama yaşam süresine ve en yüksek doğum oranına sahip. Ancak virüsler ve bulaşıcı hastalıklar sadece Afrika'da değil, dünyanın diğer bölgelerinde de küresel ısınma yüzünden giderek yayılma tehlikesi gösteriyor.
Yoksullukla mücadele eden ülkelerde, insanlar daha çocuk yaşta, hatta daha süt emme döneminde hayata veda ediyor. Beslenme yetersiz, eğitim olanakları kötü. Ve tüm bunlar yetmezmiş gibi, küresel iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarından da en çok etkilenenler, yine yoksul ülke insanları. Ancak virüsler ve bulaşıcı hastalıklar sadece yoksul ülkeleri tehdit etmiyor.
Almanya'da Heidelberg Üniversite Kliniği'nin Tropik İklimler alanında önde gelen doktorlarından Profesör Rainer Sauerborn, iki yıldır Almanya federal hükümetinin bilim danışmanlığını yapıyor. Profesör Sauerborn, küresel ısınma sonucunda sıtma gibi bulaşıcı hastalıkların, şimdiye kadar bu hastalıklara rastlanılmayan bölgelere de yayılabileceği uyarısında bulunarak şöyle diyor: "Tabii ki sıtmanın yayılmasında küresel ısınmadan başka etkenler de sözkonusu. Ancak iklim değişikliğinin mevcut yayılma eğilimini güçlendirdiği konusunda önde gelen bilim adamlarının hepsi hemfikir.''
Küresel ısınma tehdidi
Dünyadaki ortalama hava sıcaklığında küçük bir artış bile haşerelerin ve hastalığa yol açıcı etkenlerin yaşam koşullarını büyük ölçüde etkileyebiliyor. Avrupa ise sıtma sinekleri için hâlâ yeterince soğuk bir iklime sahip. Ancak bu, tehlikeden muaf olunduğu anlamına gelmiyor. Profesör Sauerborn, bu konuda sağlık hizmetlerinin önemine dikkat çekerek; "Teorik olarak sıtma salgını Avrupa'da da gerçekleşebilir. Ancak sağlık hizmetlerinin iyi işlemesi sebebiyle şimdiye kadar bu konuda bir sıkıntı yaşanmadı. Ama Tacikistan'da örneğinde gördüğümüz gibi, savaş gibi etkenlerle sağlık hizmetlerinin çöktüğü anda, sıtma salgını da patlak verdi" diyor.
Su azalıyor
Dünyada kullanılabilir su miktarının giderek azaldığına ve bunun hijyen koşullarını daha da kötüleştirdiğine işaret eden Sauerborn, su yoluyla bulaşan hastalıkların gelecekte artış gösterebileceğini, göz hastalıkları ve ishalin yayılabileceğini belirtiyor. Sauerborn, dünyada giderek daha sık ve şiddetli yaşanan fırtına ve sellerin kolera tehlikesini beraberinde getirdiğine de dikkat çekiyor: "Fırtına ve seller yoluyla atık su ve kanalizasyonun içme suyuna karışması da gözardı edilemez. Bu durumda kolerayla karşı karşıya kalınır. Deniz suyu yüzeyindeki ısınma sonucu sahil bölgelerinde kolera yayılabilir."
Ozon tabakası inceliyor
Ozon tabakasının giderek daha da incelmesi sonucunda, güneşin zararlı ışınları giderek daha az filtre edilebiliyor. Bu ışınlar sadece cilt ve gözlere zarar vermekle kalmıyor, insan vücudunun bağışıklık sistemini de zayıflatarak, bulaşıcı hastalıklara karşı daha korunmasız hale getiriyor.
Bununla birlikte aşıların da etkisi azalıyor. Sıtma sineklerini geçmişte yok etmeyi başaran ilaçlar artık tesirli değil, yeni nesil sinekler direnç kazanmış durumda. Buna rağmen Sauerborn, geçmişte başarılı olan aşı programlarına büyük umut bağlıyor ve araştırma, geliştirme alanında politikacılara ve kamu sektörüne önemli bir görev düştüğünü belirtiyor.
Pentagon'un Kıyamet Raporu
Pentagon'un Bush'a sunduğu gizli raporda, önümüzdeki 20 yılda küresel ısınma sonucu ortaya çıkacak kuraklık, seller, açlık ve iklim değişikliklerinin savaşlara yol açarak ABD'nin güvenliğine terörizmden daha büyük bir tehdit oluşturacağı yazıldı.
Pentagon'un etkin isimlerinden, savunma danışmanı Andrew Marshall'ın talimatıyla dört ay önce hazırlanan, ancak yönetim tarafından gizlenen raporda, küresel ısınmanın üç yıl içinde başlayarak, 20 yıllık bir zaman dilimi içinde görülmemiş kuraklık, açlık ve kaosa yol açacağı, dünyayı nükleer savaşlara sürükleyeceği uyarısı yapılıyor.
The Observer'ın ele geçirdiği raporun, çevre sorunlarına duyarsız politikalarıyla tanınan Bush yönetimini zor duruma sokacağı belirtiliyor. Nitekim Bush, Mart 2001'de, küresel ısınmaya yol açan gazların emisyonunun 10 yıl içinde yüzde 5.2 azaltılmasını öngören Kyoto Protokolü'nü imzalamayacağını açıklamış, bu gazların yüzde 36'sının emisyonundan sorumlu olan ülkesinin ekonomik çıkarlarını çevre sorunlarının önünde tutmayı yeğlemişti.
ABD Dünyaya kötü örnek
ABD'nin Başkan George Bush yönetiminde çekilme kararı aldığı Kyoto Sözleşmesi, aslında "son derece alçak gönüllü" hedefler çizmiş bulunuyor. Buna göre, sözleşmeyi imzalayan devletler 2012 yılına dek, atmosfere karbondioksit salımında 1990 yılı düzeyinin yüzde 5'i veya biraz fazlası kadar indirime gitme yükümüne giriyor. İngiltere'de yapılan araştırmalarda, "fosil yakıt" olarak adlandırılan petrol, kömür gibi enerji kaynaklarının mümkün olan en kısa sürede temelli terk edilip, rüzgar, su (hidroelektrik), güneş atom (nükleer) enerjisi gibi kaynaklara mümkün olan en hızlı sürede yönelmenin gezegenin geleceğini güvence altına alma çabasında şart olduğu vurgulanıyor.
ABD'nin Kyoto Protokolü'nden çekilmesi büyük bir petrol üreticisi haline gelen Norveç gibi Avrupa ülkeleri için de "kötü örnek" teşkil etmiş bulunuyor.
ABD, Japonya, Kanada, Avustralya ve Kanada gibi ülkeler, Kyoto'nun belirlediği ilk hedeflere ulaşmada, "orman, tarım alanlarını ıslah etmenin" de önemli olduğunu savunuyor.
ABD, çevre için büyük tehdit
İngiltere'nin en üst düzey bilim danışmanı Sir David King, dünyaya yönelik en büyük tehdidin, ABD'nin iklim politikası olduğunu söyledi.
The Independent gazetesinin manşetten verdiği haberine göre, King, bilim dergisi Science'da dün yayınlanan makalesinde, iklim değişikliğinin dünya için terör tehlikesinden bile büyük bir tehdit olduğunu ve bunda ABD'nin büyük rolü olduğunu belirtti. Ancak King, ABD'nin dünyayı en çok kirleten sanayi ülkesi olmasına karşın, konuyu ciddiye almadığını ifade etti.
Tony Blair'in bilim danışmanı olan King, dünya nüfusunun yüzde 4'ünü oluşturan Amerikalılar'ın, atmosferdeki zararlı gazların yüzde 20'yi aşkın bir kısmından sorumlu olduğunu; fakat uluslararası çevre anlaşmalarına destek vermediklerini vurguladı. King, bu nedenle Washington yönetiminin, çevre konusunda İngiltere ve diğer hükümetlerin çağrılarını dinlemesi gerektiğinin altını çizdi.
Küresel ısınma gelecek 100 yıl boyunca da sürecek
Amerikalı profesör Robert Dickinson, sera etkisi yaratan gazların kullanımının dikkate değer şekilde azalmasına rağmen, küresel ısınmanın gelecek 100 yıl boyunca da süreceği uyarısında bulundu.
Georgia Teknoloji Enstitüsü profesörlerinden Dickinson, gelecek yüzyılda karbondioksit gazlarının salımının yerkürenin 3 ila 10 Fahrenheit derece ısınmasına ve denizlerin bir metreye kadar yükselmesine yol açacağını söyledi.
ABD'nin Boston kentinde düzenlenen Amerikan Bilimsel Gelişme Birliği'nin yıllık toplantısında araştırma sonuçlarını yayınlayan Dickinson, iklim değişikliklerinin "gelecek kuşak için çok önemli değişikli değişimlere neden olacağını" ileri sürdü ve "Biz burada deniz kıyısındaki evlerinin yer değiştirmesi gereken insanlardan söz ediyoruz, ABD'nin kaynakları var, ancak kaynak bakımından yetersiz Bangladeş ve az gelişmiş başka bölgelerde, çok büyük zorluklar ortaya çıkacak" dedi.
Tek yol alternatif enerji
Öte yandan, İngiltere Kraliyet Akademisi Derneği ve Tyndall İklim Araştırmaları Merkezi'nce yapılan son araştırmalar, sanayi ülkelerinden atmosfere salınan zararlı gazların dünya iklimini giderek daha çok bozmasını engellemenin tek yolunun karbondioksit salınımı ciddi biçimde azaltmak ve alternatif enerji kaynaklarına yönelmek olduğunu vurguluyor.
'Karbon havzaları' olarak bilinen ormanlar, tarım alanları ve toprağın, atmosferdeki ısınmaya neden olan 'sera etkisi' yaratan karbondioksiti, 2050 yılına kadar doğal olarak ancak ve ancak yüzde 25 oranında emebileceğini gösteriyor. Ormanların ve toprağın halihazırda kendi başına doğal yoldan atmosferde biriken karbondioksitin ancak yüzde 40, azami yüzde 45'ini emebildiğini hatırlatan İngiliz araştırma kurumları bilim adamları, 1997 yılında Japonya'nın Kyoto kentinde imzalanan iklimi koruma anlaşmasına uymanın çok önemli olduğunu vurguluyor.
Bu İçerik 1628 Kez Görüntülendi