Şavşat Duvar Gazetesi Kadın
Gününüz Kutlu Gözünüz Açık Olsun
GÜNÜNÜZ KUTLU GÖZÜNÜZ AÇIK OLSUN KADINLAR
İki ayrı kadın, yaşanmış iki ayrı hikâyeye..ikisinden de çok etkilendiğim için sizlerle günün anlam ve önemine uygun olduğunu düşündüğüm için paylaşmak istedim. Birinci hikayede ki teyzeyi tesadüfen tanıdım. Bir gün pazara gitmiştim pazarda karşılaştık,o beni tanıyormuş. Yanıma geldi elime sarılıp öpmeye başladı,ben neye uğradığımı anlayamamıştım. Öğretmenim ne olur bana okuma-yazma öğret dedi, ağlıyordu bunları söylerken de. Bıktım artık birilerine işimi yaptırmaktan, kendi işimi kendim yapmak istiyorum dedi.
Teyzeyi evime davet ettim, kahvaltı eşliğinde anlatmaya başladı. Öğretmen kızım çeyrek insanım ,yıllardır bu ülkede yaşıyorum ,ne bu ülkenin dilini biliyorum, ne kendi ülkemin dilini okuyup yazabiliyorum. Ne olur bana yardım et öğret bu okuma ‘yazmayı dedi. Teyzeye söz verdim başka bölgede açacaktım kursu ama teyzenin ağlamaları beni çok etkilemişti kursun bölgesini değiştirdim. Kızım dedi çoluk çocuk evlenip gittiler, onlara bir telefon bile acamıyorum, ne adlarını tanıyorum nede sayıları, aramayı denedim ama telefondan sürekli Fransızca konuşmalar geliyor. Ben yeminliyim öğrenecem diyordu. Altmışına yaklaşmış teyze anlattıkça anlatmaya başladı yaşamını ve yaşadıklarını. Kızım biliyor musun dedi:”kırk yıldır bir teröristle yaşıyorum” ben terörist mi deyince yine yineledi, evet bir teröristle yaşıyorum. Senin bildiğin dağlarda yaşayanından değil, bizimkisi ev, aile teröristi dedi. Gülümseyerek ev teröristi de nasıl olur dedim.Ağlayarak anlatmaya başladı, eşimle akraba evliliği yaptık. Aklım ermeden verdiler beni, bir sene sonrada Fransa’ya gitti. Beş yıl o Fransa’da ben Türkiye’de kaldım. Sonra beni de yanına aldırdı.Gelince esaret hayatı başladı benim için. Bu ülkede yaşamakta çok zordu,35 yıldır buradayım ama daha arka arkaya üç cümle kuramam Fransızca dedi.Bu hikayeleri iyi biliyordum velilerimden de .Bölgedeki Türkler bu toplumdan ayrı kalmışlar , sosyal hayattan kopuk yaşadıkları için dil öğrenememişler,toplumla kaynaşıp entegre olamamışlardı.Bunlar bildiğim şeylerdi ama teyzeyi kırmadan dinlemeye devam ettim. Yaşadığı zorlukları anlatırken, kocasından nefretle bahsediyordu. Arkama dönüp baktığımda tek bir iyi anım bile yok diyordu.Her fenalığı gördüm ,dayak yedim ,hakaret işittim ,küfür duydum hepsinden fazlasıyla nasibimi aldım diyordu. Hatta bir yaz tatile Türkiye’ye gittiğimiz de ,dönmemize yakın ablama yolladı beni. Ertesi gün dönünce de baktım ki ev bomboş,çocukları alıp Fransa’ya dönmüş kendince ceza verdi bana, bir yıl Türkiye de bıraktı. Aklımı oynattım az daha,çocuklar küçüktüler ne yaparlar diye. Bir yıl kan geldi gözümden yaş değil.
Anlattıkça anlatıyordu, anlattığı bir kısım içimi burktu. Komşumuzun eşi ölmüştü, kızımla cenazeye gittik. Kadın ve kızı ölen kocasının ardından nasıl ağıtlar yakarak ağlıyorlardı. ‘Ben sensiz nasıl yaşarım, beni de yanında götür diyordu”.O ana ben kadının yerinde olmayı istedim, eşimin öldüğünü düşündüm. Ben onunla bir yere gitmek istemezdim ayrıcada. Bütün sıkıntılardan ve dayaktan kurtulurdum ne güzel olurdu. Hiç etkilenmedim hayalimde kocamın ölmesinden. Kızıma dönüp dedim ki, baban öldüğünde biz neler sayıp ağlayacağız, ben millete karşı ayıp olmasın diye ağlarım dedim. O teröriste akıtacak tek damla gözyaşım yoktu benim. Kızımda acı acı yüzüme baktı . Teyzeye kursu açacağıma söz verdim, şimdi o yaşlı teyzem büyük bir istekle kursa devam ediyor ve hızla ilerliyor.
İkinci hikâyedeki kişiyi birebir tanımıyorum ama onun hikâyesini akrabamızdan duyduğumda çok etkilenmiştim. İzmit’te yaşayan, birbirini deli gibi seven bir çiftin hem hüzünlü hem sevgi dolu hikâyesiydi. Bu mutlu çiftin bir gün mutluluklarını kanser hastalığı gölgelemiş. Erkek kanser hastalığına yakalanmış,kanser hızlı bir şekilde de ilerlemiş.Adam yakın zamanda öleceğini hissediyormuş,eşinin onsuz nasıl hayata tutunacağını düşünüp duruyormuş. Otuz yıllık evliliklerinde iki yürek tek yürek gibi hareket etmiş hep,şimdi biri öbürüsüz nasıl yaşayacaktı.Amca kansere yenik düşer ve ölür.Kadında kocasıyla birlikte ruhen ölür.
Eşinin ölümünün üstünden on beş gün geçiyor,kadın evde otururken kapı çalıyor. kadın kapıyı açınca,en sevdiği papatyalardan oluşan bir buket geliyor kadına.Kadın buketi alıp üstünde ki karta bakıyor.Gözlerine inanamıyor,kocasının el yazısıyla ona yazdığı bir not. ‘Doğum günün kutlu olsun sultanım”.Doğum gününe yetişmeyi çok istedim ama yetişemeyeceğimi biliyordum. Kendini ağlayarak çok yıpratma. SENİ HEP ÇOK SEVDİM.
İki ayrı kadın, iki ayrı yaşam. Biri eşim ölünce benim de onunla ruhum öldü diyen kadın ,öteki eşim ölünce millete karşı ayıp olmasın diye ağlarım diyen başka bir kadın. Bir biriyle tamamen zıt iki ayrı karakter. Boşlukta geçmiş koca bir ömür.
Bugün ‘Kadınlar Günü” bunlara benzer nice hikayeleri yaşayan kadınların günü. İki yürüyüş, üç slogan ve beş haber bültenine taşınan, dört beş şiirle süslenmiş bir gün bugün. Bu yüz yılda hala okuma-yazma bilmeyen,töre cinayetine kurban giden, namus uğruna kurşuna dizilen kadının günü.Gencecik oğlunu dağlara kurban veren,yüreği yaralı kadının günü.Aldatılıp,şiddet gören,gördüğü şiddeti haklıya yoran kadının günü.
Kırk kanaat geçinip kızlarına okutmaya çalışan annenin günü. Günümüz kutlu olsun kadınlar, ama bununla birlikte gözümüz açık olsun kadınlar. Her gün istatistiklere yeni sayılar eklenmesin. İnsanca yaşamak hepimizin hakkı.
Bu İçerik 771 Kez Görüntülendi