Şavşat Duvar Gazetesi Politika
Hukuk yoksa devlet de yok...
İbrahim Kabaoğlu
Görüş almak için arayan Habertürk ulaştırdı haberi 1 Temmuz sabahı: sabah operasyonu ile, 22 kişi gözaltına alınmıştı. ‘İnsan hakları savunucularının korunması: dayanışma nasıl yaratılır?” konulu yuvarlak masa toplantısına girmek üzereydim. Türkiye’nin Pakistan-Tunus hattında yer aldığı, oturumda ortaya konuyordu. Sonraki gün ise, işkencenin giderek yaygınlaştığı... Kısacası, İnsan Hakları Dünya Forumu’nda ‘Avrupa’daki” Türkiye’nin yeri, daha çok Afrika-Asya ekseninde görülüyordu.
Yoğun insan hakları (İH) tartışmaları, İstanbul’a dönünce, yerini ‘çete-devlet-hukuk” atışmalarına bırakacaktı. C. Dündar’ın ‘Ergenekon Savcısının Odasında 2.5 saat” başlıklı yazısını (Milliyet, 05.07.’08) okuyunca, bellek bobini geriye doğru sarıldı: Ankara Savcısı çağırmıştı. 3 Şubat 2005’te, yaklaşık 2 saat içeride kaldığına göre, B. Oran, Savcıya hayli bilgilendirici açıklamalar yapmış olmalıydı. Ben girdiğimde, Av. O. Aydın, ‘Savcılık hakkınızda re’sen soruşturma açmış” deyince, ifade vermekten vazgeçtim. İHDK Başkanlık görevimi, yasal çerçevede ifade özgürlüğü yoluyla yerine getirdiğimi belirterek, Savcı N. Türkaslan’a bir kitap ve birkaç belge bırakıp, hızlıca odasından ayrıldım.
Aradan 9 ay 10 gün geçtikten sonra, hakkımızda 5’er yıl hapis istemiyle dava açıldı. Fakat, davadan birkaç gün önce Ankara Başsavcısı H. Boyrazoğlu, bir kokteylde, Ekim 2005 için verilen AB ile müzakere sürecine de yollama yaparak, her şeye rağmen Kaboğlu ve Oran hakkında dava açılacağını dillendiriyordu.
Türkiye’de hukuk devletinin kurulabilmesi, çete ve darbeciliğe karşı ortak bir iradenin varlığını gerektirir. Her türlü suç örgütüne ve antidemokratik girişime karşı mutabakat yokluğu, sadece demokrasi üzerindeki oydaşma zayıflığı veya otoriter faşist eğilimlerin yaygınlığı ile açıklanamaz. Gerçi Hükümet’i kuran siyasal çoğunluğa yöneltilen eleştiriler, kimi zaman demokrasi karşıtlığı olarak gösterilir.. Bu saptırma, seçim yoluyla iktidarı elde eden çoğunluğun, demokrasiyi sindirme derecesi ile doğru orantılı.
İfade özgürlüğü, rejime karşı olmakla, hükümet’e karşı olmanın ayırt edici ölçütü. Muhalifler, hükümet’in politikalarını en ağır biçimde eleştirebilir. Demokrasinin özü, budur. Günlük politik kaygıların dışında olan İH savunucuları ise, bir adım ileride yer alır. Onların sorunu, iktidara karşı ya da yandaş olmak değil, kimden gelirse gelsin, İH ihlâlleri.
Muhalifler-taraflar ayırımı ile İH savunucuları arasındaki fark, birincilerin, saflarını mağdur eden-edilen ilişkisine göre belirlemeleri. Örneğin, Ergenekon operasyonlarına hukuk adına karşı çıkanlar, başka ihlâller söz konusu olduğunda seyirci kalıyor veya açık/örtülü biçimde onaylayabiliyor. Ya da, tersi bir duruma tanık olmak mümkün. İH savunucuları ise, böyle bir ayrım yapmaksızın, kaynağı ve hedefi kim olursa olsun, her türlü ihlâle karşı çıkar. Nitekim A. Gül, Aralık 2003’te Irak savaşına karşı beyanatımı yadırgadığını ifade edince, yanıtım açık olmuştu: ‘Eğer İHDK bir İH meclisi ise, İH’na aykırı eylem ve işlem, ister yürütmeden, ister yasamadan ve ister yargıdan gelmiş olsun, buna karşı çıkmak bizim görevimiz”.
Unutmayalım ki, İH ihlâlinin mağduru masum bir kişi olabileceği gibi, suçlu, hatta terörist de olabilir: sanık hakları. İşte burada, hukuk öne çıkıyor. Eğer hukuku arka plana atarak, sadece ‘demokrasi” adına ülkeyi darbecilerden temizlemeye çalışırsak, varlık nedeni ‘insan hakları” olan (Any, m. 14) devletin kendisi, tam tersine çeteleşmeye kayar. Aslında, resmî görevlilerin kişisel sorumluluğuna yönelik Anayasal normların amacı, yetkilerin hukuk çerçevesinde kullanılmasını güvencelemek. Örneğin, hürriyet ve güvenliği ihlâl edilenlerin uğradıkları zarar, ‘tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir” (m. 19). Bu ve benzeri ihlâllerde, ‘devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır” (m. 40/son). Benzer sorumluluk için bkz. m. 129/5, 137. Amaç, hangi konumda bulunursa bulunsun, devlet adına hareket eden görevlilerin eylem ve işlemlerini belli sınırlar ya da kayıtlara bağlamak. Zira devlet, her şeyden önce hukuk kuralları demek.
Neden çok dikkatli olunmalı? Öncelikle, iktidardaki parti, resmî adından hareketle AKP kısaltmasıyla hitap edenlere bile, kendisine sonradan yakıştırdığı ‘Ak Parti” demedikleri için kızıyor. Bu halet-i ruhiye, bırakın muhalifleri, İH savunucularını dahi tasfiye sonucunu doğurabiliyor. Öte yandan, 1980 darbecileri dimdik ayakta, ama onlara karşı iddianame hazırlayan Savcı Kayasu’yu, meslekten edebiliyor. Bu nedenle, ‘darbeci avı”nda politika güdümündeki yol ve yöntem, demokrasiyi kurtarmaz, ama hukuku bitirebilir.
Bu İçerik 1031 Kez Görüntülendi