Şavşat Duvar Gazetesi Şavşat Gündemi
HES’ler Bahane Sularımız Şahane
Şirkete bir damla su vermezuk!
Elif Görgü
Karadenizliler, derelerinin Hidro Elektrik Santral yapılması için özel şirketlere kiralanmasına karşı mücadelelerini sürdürüyor.
Karadenizliler, derelerinin Hidro Elektrik Santral yapılması için özel şirketlere kiralanmasına karşı mücadelelerini sürdürüyor. Önceki gün İstanbul’da düzenlenen panelde HES’lerin meydana getireceği doğa tahribatı ve suyun ticarileştirilmesi politikaları tartışıldı.
Panele katılan yaklaşık 600 Artvinli, ‘su olmazsa memleket olmaz” diyerek derelerin satılmasına izin vermeyeceklerini gösterdi. Gazetemize konuşan Tere teyze ‘bir damla su vermezük” diyerek Artvinlilerin düşüncesini özetledi.
SUYUN YÜZDE 85 BİR AVUÇ İNSANIN ELİNDE
İstanbul Şavşat Kültür Derneği ve İstanbul Artvin Derelerin Kardeşliği Platformu’nun düzenlediği ‘Şavşatlılar suyuna sahip çıkıyor” paneline Prof. Dr. Beyza Üstün, İnşaat Mühendisleri Odası’ndan Murat Gökdemir, Elektrik Mühendisleri Cengiz Göltaş ile Şavşat-Papart Derelerin Kardeşliği Platformu Sözcüsü Aziz Işık konuşmacı olarak katıldılar.
Panelde, hidro-elektrik santralleri kurularak yapılmak istenenin elektrik üretmek değil; suya sahip olmak olduğuna dikkat çekildi.
Av. Halis Yıldırım’ın yönettiği panelde ilk sözü İnşaat Mühendisi Murat Gökdemir aldı.
Gökdemir verdiği istatistikler ile sermayenin neden suya gözünü diktiğini ve yoksulların neden suya sahip çıkması gerektiğini gözler önüne serdi. Buna göre;
* Kullanılabilir su oranı bütün su kaynaklarının ancak binde 4’ü kadar
* Dünyada suların yüzde 85’ini nüfusun sadece yüzde 12’si kullanıyor.
* 1.2 milyar insan temiz su kullanımından yoksun
* 2.9 milyar insan sağlık koşullarına uygun suya erişemiyor
* Her yıl suya erişemediği için 5 milyonu aşkın insan yaşamını yitiriyor
* Her yıl 250 milyon kişi temiz suya erişemediği için kirli suyla bulaşan hastalığa yakalanıyor.
1300 SANTRAL!
Elektrik Mühendisi Cengiz Göltaş ise HES yapmaktaki niyetin gerçekten elektrik ihtiyacını karşılamak olu olmadığı üzerinde durdu. Türkiye’nin enerji alanında çok yanlış yatırımlar yaptığını ve bunun bedelini hala ödediğini belirten Göltaş durumu şöyle özetledi: ‘Üç dört yıl önce Samsun’da mobil santral gündeme geldi. O dönem bu yapılırken, Türkiye’nin elektrik enerjisi üretimine ihtiyacı var bu santraller gereklidir denildi. Halbuki bu santraller 6 numaraları fuel oil ile çalışan çevre felaketlerine yol açan santrallerdi. Ve şimdi yıllardır bu santrallere çalışmadıkları halde sözleşme gereği parası ödeniyor, bizim cebimizden çıkan parayla ödeniyor. Şimdi yeni bir yanlışa daha imza atılıyor. Yaklaşık 1300 HES projesi ile Türkiye’nin Karadeniz’in suları özel şirketlerin denetimine veriyor. Buna izin vermemek sizin en doğal hakkınızdır”
KORKUTUCU SONUÇLAR
Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Beyza Üstün de dereler satılırsa yaşanacaklara değindi. Üstün’ün verdiği örnekler korkutucu ancak yakın zamanda yaşanmış örneklerdi: ‘Yeni bir sermaye alanı var artık: Su. Nerede zenginse oraya gidecek, alacak ve kimin ihtiyacı varsa taşıyacak. Parasını kim veriyorsa. Ödeyemiyor musunuz o sizin sorunu. Kontürlü sayaç takacaklar sizin tarlanıza, ödeyin size verecek suyu. Sizden daha iyi veren varsa bir başka ülkede ya da ülkenin başka bir bölgesinde daha iyi ödeme yapan varsa alıp oraya verecek. A olur mu, demeyin sakın. Bolu’dan Melen suyunu getirirlerken İstanbul’a hiç birinizin sesi çıkmadı. Hiç birimiz düşünmedik Melen’dekiler ne yapacak, orda yaşayan, ormanda, suda yaşayan bütün canlılar ne yapacak diye. Niye getirdiler, Havzalar arası taşınmayı kanıksayalım, itiraz etmeyelim diye yapıyorlar HES’i kuran şirket o havzanın da sahibi oluyor. HES’in yapıldığı yerlerle maden araması yapılan yerler ne tesadüf ki üst üste.
HİNDİSTAN: YAĞMUR SUYU DA ŞİRKETİN
İşsizlik giderek büyürken ‘santraller büyük istihdam yaratacak” sözlerinin aldatıcı olduğunu belirten Prof. Dr. Üstün bu konuda da uyarılarda bulundu: ‘Efendim 1553’e ulaştı HES projelerimiz, 25 bin kişiyi istihdam edeceğiz, bu Türkiye için işsizliğin çözümüdür, diyorlar. HES projelerinde inşaat süresince sadece emekçi kullanılır. Sonrasında istihdam edilecek olanlar sadece özel güvenlikçilerdir. Yönetmelikte ‘şirket kolluk kuvveti kurar kontrol altına alır’ diyor. Bu Hindistan’da yaşandı. Şirket kolluk kuvveti kurdu. Suya erişemeyen halk kendi çatılarına, bahçelerine yağmur suyu için çanaklar koydu. Silahlı arkadaşlar geldiler suyumuzu çalıyorsunuz dediler. Evet istihdam alanlarından bir tanesi budur!.
Üstün’ün, ‘Evet onlar çok kuvvetliler, çoklar ve çok hızlı yapıyorlar. O yüzden bugün ben bir düşüneyim yarın ne yapacağıma diyebileceğimiz bir zaman yok. Çok hızlı olmalıyız.Örgütlü mücadeleden başka yapabileceğimiz hiçbir yolumuz kalmadı” sözleri ise salondan büyük alkış aldı.
‘DUR DİYECEK MİYİZ!’
Panelin son konuşmacısı ise Şavşat-Papart Derelerin Kardeşliği Platformu Sözcüsü Ayvaz Işık oldu. HES’lere karşı verdikleri mücadeleyi nasıl örgütlediklerini özetleyen Işık, ‘Bizler enerji üretilmesine asla karşı değiliz. Elektrik enerjisine ihtiyaç var diye havza planlaması yapmadan, eko sistemi bilmeden, bilirkişi raporlarını gerçek bilim adamlarından almadan, hele o vadide yaşayan adamlara hiç sormadan, bir selam bile vermeden, elektrik üretimi adı altında dünya cenneti vadilerde nazlı nazlı akan sularımızın elimizden alınarak küresel sermayenin yerli ve yabancı ortaklarına peşkeş çekilmesine karşıyız” dedi.
’Arkadaşlar böyle bir talana dur demeyecek miyiz!” sorusu ile ‘Dereler özgürdür özgür kalacak” haykırışı ile yanıtlandı.
(İstanbul/EVRENSEL)
BANA BAŞBAKAN DEME KIZIM!
Tere Aksakal (Veliköy): Atadan deden gelen suları vermiyoruz kızım. Zaten bize yetmiyor sular. Oyumuzu aldılar gittiler, şimdi sularımızı elimizden almak istiyorlar, nasıl verelim sularımızı su olmasa nasıl yaşayacağız. Sular zaten az, hayvanlar nerden su içecek? Kurur bizim orası kızım. Kanımızın son damlasına kadar uğraşacağız kızım bir damla su vermezük! Başta da ben giderim! Öldürseler vermem suyu. Başbakana maşbakana söylersem benim derin yaralarım var çok söylerim kızım! Benim derin yaralarım var ben hiç birine güvenmiyorum. Tamam mı yavrum. Televizyon izliyorum bir tane düz söyleyen yoktur, hangisine güveneyim ben! Onun için hiçbirine güvenmezuk Artvin’den de bir yudum su vereceğimiz yoktur! Hiçbir hükümete de güvenmiyorum kızım ha böyle açıkça, daha da bir şey diyeceğim yok kızım. Gaz lambasında dururum suları vermem bizim canımız sudur!
BASININIZ GÜCÜNÜZDÜR
Panelde gazetemiz editörü ve Hayat Televizyonu programcısı Bülent Falakaoğlu da söz alarak şunları dile getirdi: ‘Ben Çamlıhemşin’de Fırtına vadisi için verilen mücadele başladığında sık sık yöreye gidip süreci yakından takip etmeye çalıştım. O zaman bilim adamları uyarıyordu; Karadeniz’in toprak yapısı sert bir zemin üzerinde kalınlığı az olan bir yapıdır. O toprağı tutan ağaçları keserseniz heyelan olur, toprak sert zemin üzerinden kayar gider. Kum ve çakıl için oyuntular başladığında, nakil için yolları açıldığında Fırtına vadisini besleyen kollardan biri olan Hala deresinin heyalandan kapandığını gözlerimlye gördüm. Bilim adamları haklı çıkmıştı. Mücadele edilerek santral yapımı durduruldu. Ama şimdi Doğu Karadeniz’deki bütün derelerimiz tehdit altında. Onlarca HES projesi hayata geçmek üzere... Buna karşı çıktığımızda köşe yazarları çıkıyor ‘olur mu canım sermayedarlar bu ülkede yaşamayacak mı?’ diye soruyor. Hiç boşuna sormasınlar. Son Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’nde ‘doğaya verilen zarar azaltılsın’ kararı alamadılar. Çünkü krizdeki sermaye doğayı yağmalayarak çıkış arıyor. Enerjiye yöneliyor. Patronu enerjiye dereye yatırım yapan basın yanınızda olamaz. Kendi basınınız (Evrensel, Birgün, Hayat Televizyonu...) gücünüzdür.
Ertan Taştan (Küplüce köyü ):
Orman köylülerinin ormanlarını ellerinden aldılar, şimdi de özgürce akan suları elimizden almaya çalışıyorlar. Halkı sorunlu göçe zorluyorlar. Bu yapılacak HES’lere ben de köylülerimin de olduğu gibi karşı çıkıyorum. Alternatif kullanılabilecek elektrik imkanları var. Rüzgar enerjisi olabilir, zaten o bölgede yapılan barajlar doğayı tahrip etmiş bu da yetmiyor onlara. Buradaki HES’lerden kazanacakları enerji ihtiyacın yüzde 2’sine ya ediyor ya etmiyor. Bundan 30 yıl önce askeri darbelerle göç ettirdiler, sonra ormanlarını ellerinden aldılar, o da yetmedi şimdi sularını alıyorlar. Bu demektir sen burada yaşama. Zaten o halkı orda tutan sudur. Bütün dünya bütün santraller karıyken niye bizim gibi geri kalmış ülkere dayatılıyor, bu düşündürücü bir durum.
YÜRÜTMEYİ DURDURDULAR
Enis İnce (Yavuz Köyü):
Bizim memleketimizde bu HES’lerin yapılması çevreyi çok etkiliyor. Bizim 2007 yılında Artvin İl Özel İdaresi bizim arazimizi suladığımız suyu 20 yıllığına bir şirkete kiralamış Meclis kararıyla. Bizim orda arazimiz var. Herkes valiliğe, kaymakamlığa itirazda bulunuyor. Bu kararın iptali için. Sonuç alınmıyor. Ben dava açmak zorunda kaldım idare mahkemesine. İki şey talep ettim, biri yürütmenin durdurulması, iki kiralamaya yol açan Meclis kararının iptali. Yürütmeyi durdurma kararı kesinleşti. Yaptıkları itirazlar da reddedildi. 9 Ekim 2009 tarihinde oldu bu. Şirketle ben muhatap değildir tanımıyorum. Şirketin varlığı şu anda meçhul. Bizim suyumuzu elimizden alıyorlar. Araziler ne ile sulanacak. Var olan su yetmiyor. Mağdur bir vatandaş olarak davamı açtım.
Bülent Erkan (Erzurum İspir Yedigöl Köyü):
Bizim orda da HES’ler yapılmaktadır. İçeceğimiz suya sayaç takacaklar. Tarımla uğraşan köylülerin sulaması için yaban hayatı bırakmayacaklar. Deredeki canlıları öldürüyorlar. Tüneller vasıtasıyla dağları delik deşik ediyorlar. Dağların kılcal damarları suları bitiriyorlar. Sular doğanın bel kemiğidir. Su olmayınca her şey yok olacak. Herkesi duyarlı olmaya çağırıyorum. Yetkililerden de destek bekliyoruz. Bu sular boşa akmıyor, binlerce canlı yaşıyor, kırmızı benekli alabalıklar, su samurları; onlarca bitki; tarım sulanıyor. Bunların amacı elektrik üretmek değil suyun kontrolünü ele geçirmektir.
HAYATIMIZ ELİMİZDEN ALINAMAZ
Şentürk Durak
(Pınarlı Köyü Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı):
O su bize ait, o topraklar bizim; orda doğduk, orda büyüdük belki orda öleceğiz. O suyu oraya hayat veriyor; bize yıllarca hayat verdi. Hayatımın elimden alınmasını istemiyorum. Şu andaki projeyle otuz yıl sonrasının da hesaplarını yapıyorlar. Suyun petrolden bile önemli olduğunu artık herkes biliyor. Su olmasa Şavşat olmaz. İnsanların orda yaşamasını sağlayan su. Dünya suyun peşinde. Hidroelektrik Santral meselesi değil aslında herkes suyun peşinde. Ben suyumun satılmaması için mücadelemi vereceğim.
Türker Ünlü (Öğretmen):
Su olmayan bir yerde hayat düşünmek mümkün değildir. Bu anlamda Şavşat bölgesinde elektrik santralleri yapılmasına tüm halkımız olarak karşıyız. Bizim eleceğimiz orası. Küresel ısınmadan en az zarar gören bölgelerden biri Artvin’dir. Gelecekte bizim çocuklarımızın, torunlarımızın o bölgeye geri döneceklerini ve oraya canlılık katacaklarını düşünüyorum. Bölgemizi asla terk etmeyeceğiz. Memleketimize, sularımıza sahip çıkacağız. Elimizden gelen mücadeleyi vereceğiz.
BİR DERE KURUR 30 KÖY SUSUZ KALIR
Tamire Altun (Veliköy):
Bir tane derenin kuruması demek aşağı yukarı 30 köyün kuruması demektir. Bu da bizim için her şey bitti demektir. Hükümetin bunları düşünmesi gerekiyor, ülkemizin sularını böyle nasıl satılır, su kaynaklarımızı nasıl yok ederler! Nasıl müsaade ediyor. Kendi bölgemizin bir Başbakanı olarak buna izin vermemeliydi. Elektrik lazımsa Artvin barajı yapıldı, Boçka barajı yapıldı. Bunları ne diye yaptılar, küçük santrallere mi kaldı şimdi elektrik işi. Tarımı da bitirdiler, bizlerin zamanında her türlü tarım yapılıyordu hayvancılığı öldürdüler tarımı öldürdüler, suyu da aldıktan sonra demektir ki hepiniz gidin ölün.
ELEKTRİKTE DEĞİL SUYUMUZDA GÖZLERİ VAR
Naci Demir (Derelerin Kardeşliği Platformu sözcüsü): Kuzey Kafkasya ve Artvin bölgesi, küresel kirlenmeden nasibini almamış bölgeler. Bu bölgelerdeki derelerdeki sularımız pırıl pırıl; HES’ler bahane tertemiz su şahane. Burada kar söz konusu ticari mantık söz konusu. Bir derede 4 HES projesi geliştiriliyor derelerde bunlardan sonra su göremeyeceğiz. Çiçek göremeyeceğiz böcek göremeyeceğiz. Küresel emperyalizm halkı değil kendi çıkarlarını düşünüyor. Bütün derelerimizde insanları hesap etmeden bir yağma içindeler. Fakat biz bölge halkı olarak topraklarımızın, ormanımızın doğamızın bozulmasını kirlenmesini istemiyoruz. Bir söz var gölge etmesinler başka ihsan istemiyoruz derelerimizden ellerini çeksinler. Bunları evet hükümete söylüyoruz muhatabımız hükümet, bu projelerimizi çıkartan gerekli yasal izinleri veren ÇED raporlarını alınmadan, bunları hayata geçiren hükümetimizdir. Şunu söylemek istiyorum 2012 yılında ÇED raporları verilebilmesi için bögel havza planlanması gerekecek bir an önce bu işlekmleri bitirip bu AB yasalarına takılmak istemiyorlar.
Bu İçerik 9245 Kez Görüntülendi